İsmail Kadak – Eskiye Özlem: BİR GEZİNİN ARDINDA KALAN / İTALYA – BatmandanHaber

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala



            Gezerken yediğim içtiğim benim oldu ama gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Olur da bir gün İtalya’ya yolunuz düşerse bu yazı, gezi öncesi size kısa bir rehber olur.
            Seyahate başlarken ilk durağım; tarihteki yerini alan ve hep alacak olan Roma oldu. Henüz Havaalanı terminal binasına girdiğimde İtalyan sıcaklığının dalga dalga yaklaştğını hissettim, onların yüksek sesle ve büyük bir zevkle konuşmalarından dolayı böyle bir duyguya kapıldığımı sanıyorum.
İtalyanlar konuşurken, hiç susmayacaklarmış gibi bir his uyanıyor insanın zihninde. İtalyanlar kadar aç bir iştahla konuşan bir halk göremezsiniz, gerçi İspanyollar da çok konuşur ama ilk sıra hep İtalyanların olur. Italyanlara “selam” dediğiniz anda, onların henüz size selam demeden önce bir yığın kelime biriktirdiklerini ve bunları duymaya hazır olmanız gerektiğini belirtmeliyim, çünkü mutlaka selam demekle yetinmeyeceklerdir. Biraz daha fazla konuşmak için, yıllarca beklemiş bir çocuğun topladığı bütün kelimleri üzerinize boca etmesi gibi, onlar da ardı ardına; dillerinin arkasında  bekleyen kelimeleri, yüzlerinde sevinç ve gözlerinde ışıltıyla salarlar üzerinize. Çok konuşan insanları dinlemekten sıkılmışsanız, İtalya’ya gitmeyin derim. Çünkü her yerde, her zaman şevkle ve zevkle konuşan insanlar vardır, onlardan kaçınmanız mümkün değil. Bununla birlikte konuşurlarken yüz ifadeleri ve el hareketleriyle çok sevimli olduklarını da eklemeliyim.
Dışarı çıkıp, geziye başladığınızda her yerde pizza ve spagettinin sizi çağırdığını hissedersiniz. Bir süre sonra nasıl olduğunu anlamadan, size en yakın bir pizzacıya giderek masanıza kurulup, istediğiniz pizzayı veya spagettiyi sipariş edersiniz. Yemeğinizi yerken daha önce duyduğunuz bir opera aryasını, tarihsel mekanları gotik mimariyi ve Roma Uygarlığı’nı duyumsamaya başlarsınız. Geçmişten bugüne insanoğlunun akıl sınırlarını zorlayan, Rönesans Dönemi’nde yapılan ve aklın sınırlarını paramparça eden sanat yapıtları beyninizin ortasına büyük bir gürültüyle düşer. Ardından bir saniye daha kaybetmemek için hemen dışarı atarsınız kendinizi. Ben de öyle yaptım.
Yürürken sokak ve caddelerin her adımında ya bir bina ya da bir sanat eseriyle karşılaşırsınız ve bu eserler size seslenir gibi kendine çeker. Buradaki sanatsal yapı ve eserleri; harika, muhteşem gibi bir sıfatla nitelemek mümkün değil, çünkü gördükleriniz karşısında bu sıfatların yetersiz olduğunu anlarsınız. Benzersiz kelimesi yetersiz kalsa da ana hatlarıyla kullanılabilir, çünkü gerçekten benzersizdirler. Gezinirken ülkemizdeki Antik Yunan ve Roma uygarlığığının kalıntıları canlanır gözlerinizde. Ve diğer ülkelerde olmamaması gururunuzu okşar ve kendiniz şanslı hissedersiniz. Vatikan St. Peter Bazilikası’nın içinde, Michelangelo, Leonardo Da Vinci ve diğerlerinin yaptığı resim ve heykelleri görünce gerçekten aklınızın sınırları darmadağın olur. Çok kırılgan ve çok hassas olan mermerden, kat kat şelale gibi dökülen tül etek karşısında diliniz tutulur, oradaki herhangi bir insan heykeline baktığınızda onları yapanların anatomist olduğunu hisseder ve bunu bir insan yapmış olamaz diyerek kesin bir hükme varırısınız. Ardından onları bir insanın yaptığını idrak eder ve bir insanın neler yapabileceğinin sınırlarını açık gözle görmüş olursunuz, hemen ardından bir hiç olduğunuzun sanrısına kapılırsınız. Michelangelo’nun kral protestosu olan; Sistine Chapel’in  tavanına yaptığı ve çevresini kemerlerle süslediği resmin karşısında delirmemek elde değildi. Düşünün! 4 yıl eserinden kopmadan meydana getirmiş olmasını düşünmek bile istemezsiniz. Roma’yı ve İtalya’yı anlatmaya kitaplar yetmez, ki bügüne kadar yazılanlara her geçen gün, bir o kadar daha ekleniyor olmasına rağmen.
Oradaki tüm sanatsal yapı ve eserleri kapsaması açısından; İtalya’ya adım attığınızda, her bir binanın büyük bir sanat eseri olduğunu ve yapılan her işlemin ilmek ilmek örüldüğünü görürsünüz. Birkaç eser var ki, değinmeden geçemeyeceğim. Venedik’in, o aşk ve zerafet şehrinin, doksan-yüz yıl sonra sonra sular altında kalacağını bilmek çok üzücü. 126 ada üzerine kurulan ve bu adaları 472 köprü ile birbirine bağlayan zamanın mimar ve yöneticilerine hayranlık duymamak mümkün değil. San Marco Meydanı’na geldiğinizde, o muhteşem yapıların ortasında durduğunuzda, dünyanın her yanından esen meltemlerin insanı yalayıp geçtiğini hissederek, bir düş ya da hipnoz olmuş gibi bir sanrıya kapılırsınız. Tabii ki Pisa Külesi’ni ve yanı başındaki katedrali anmadan olmaz, onlar için söylenecek her söz öncekilerle hemen hemen aynı olduğu için tekrar etmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Kısacası bu ve İtalya’daki tüm eserler benzersiz sıfatla nitelenebilir. Ama yazmadan geçemeyeceğim diğer bir eser var ki, aslında o eser İtalya’da sanata ne büyük değer verildiğinin en büyük kanıtıdır. Floransa Katedrali’in devasa büyüklükteki ön cephesinin her milimetre karesine işlenen, sanatsal figürler ve desenleri anlatabilmek gerçekten çok zor hatta mümkün değil ama benim özellikle anlatmak istediğim bu Katedralin karşısındaki Baptistry of Florence chapel’inin, Cennetin Kapısı diye adlandırılmış kapısıdır. İtalyan hırsızlar için deyimleşmiş, “Sen farkında olmadan gözlerindeki sürmeyi bile çalabilirler!” diye bir söylem var. İşte o yetkinlikte olan profesyonel hırsızların olduğu yerde, yaklaşık 50×50 cm ebatlarında olan 10 altın levha üzerine, derinlik perspektifiyle yapılmış o sanat dehası levhalar, 1452 yılından beri dokunulmadan ve günümüzde de görünen özel bir koruma olmadan bugüne kadar gelmiş olması, o profesyonellerin kendi ülke değerlerine saygı duyup dokunmamış olması ayrıca büyük bir hayranlık uyadırmıştı bende.
Bu gezi yazısının bir köşenin sınırlarını  aştığını biliyorum ama konu İtalya olunca daha fazlasını yazmak, hep daha fazlasını görünür kılmak istiyor insan. Sonuç olarak; İtalya’nın herhangi bir yerinde gezindiğinizde, neresi olursa olsun hiç fark etmez, gezip gördüğünüz her yerde büyük bir hayranlıkla âdeta büyülenmiş olarak dolaşırsınız. Umarım herkesin gezme olanağı olur da insanoğluna sunulan bu eşsiz armağanları görebilme imkanına sahip olur.
Bu gezi notlarımın Batman’da resim, heykel ve mimarlık sanatıyla ilgilenenlere küçük de olsa bir katkı sunmasını dilerim.



Haber Kaynağı: www.batmancagdas.com

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
0
kurnaz
Kurnaz
İsmail Kadak – Eskiye Özlem: BİR GEZİNİN ARDINDA KALAN / İTALYA – BatmandanHaber

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Batman'dan - Batman'a dair herşey... ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!